‘’Bi’ denize girsem bütün acılarım geçecek gibi hissediyorum.’’

‘’Neden?’’

‘’Ne bileyim öyle bir hissiyat var içimde.’’

‘’Patlıcan mısın sen? O patlıcana özgüdür, tuzlu suda beş dakika yatınca bütün acısını çıkarır. İnan sen denize girsen dalga çıkar orada da hayatta kalma mücadelesine girersin. Bizim için bu yeryüzünde olan her bir nokta mücadele gerektiriyor. Kısacası seni beş dakika değil sonsuza kadar denizde ya da suyun içerisinde bıraksak ne kendine gelebilirsin ne de acılarını dindirebilirsin. Haydi, yeter bu kadar dinlenmek kaldır bi’ tarafını da işimize bakalım.’’

Konuşmaları bittikten sonra ikisi de dinlendikleri kaldırım taşının üstünden hızlıca kalktılar. İki eliyle omuzlarından tuttukları derme çatma çöp toplama arabalarıyla sokak sokak tekrar yürümeye başladılar. Çöpleri karıştırdılar, para edecek, işlerine yarayacak şeyleri arabalarına attılar. Yürümekten ayakkabıları aşındı. Bazı sokaklardan geçerken onları gören köpekler sanki dünya savaşında düşman birlikleri topraklarına saldırmışçasına havladıkça havladılar.

Yaşadıkları zorluklar sadece bunlarla da bitmiyordu. Kalabalık şehirde sırtlarında taşıdıkları bu arabayı her sokağa sokmak, trafikte kullanmak çok zordu. Hayatlarını riske atıyorlardı. Kaç kere trafik kazası geçirmiş, hepsini ufak sıyırıklarla atlatmışlardı. Yolda yürümesi bile çok zordu bu şehirde kaldı ki bir de sırtlarında dünyanın yükünü taşıyan bir araba vardı. Bu yürümeyi daha da zorlaştırıyordu.

Bunların hepsine göğüs germeyi öğrenmişlerdi. Sonuçta yaptıkları iş kolay bir iş değildi. Göğüs geremedikleri, baş edemedikleri hatta mücadeleye bile girişemeyecekleri bir nokta vardı. Geçinememek… O kadar yol yürümenin, o kadar kir pas içinde kalmanın, hayatını ortaya koyup sokak sokak gezmenin karşılığında elleri boş kaldığı zaman yıkılıyorlardı. Üzülüyorlardı, içlerindeki gizli kalmış acılar ortaya çıkıyor, bu da işi daha da zor hale getiriyordu. İsyan ediyor, yaşamak bile istemedikleri oluyordu. Çöp toplama işi halkın tüketimiyle doğru orantılıydı eğer elleri boş kalıyorsa o zaman anlıyorlardı ki diğer insanlar da fazla bir şey tüketemiyordu. Varlığın ve yoksulluğun en güzel kanıtıydı çöp kutuları. Onlar da bu çöp kutularının içerisinde hayatın gerçek yüzüyle karşılaşıyorlardı. Kimi zaman mutlu ayrılıyorlardı çöp kutularından kimi zaman ise hüzünlü ve acı…