Geçtiğimiz yıllarda kutlanan Toprak Haftası etkinliklerinin birinden kulağımda kalmıştı. ‘Tarıma elverişli 1 santimetre kalınlığında bir toprak tabakası, ortalama olarak yüz ile bin yıl arasında oluşur. Elbette 1 santimetre kalınlığında bir toprak tabakasında tarım yapılması mümkün değildir. Yapılan araştırmalara göre 40-50 santimetrelik bir toprak tabakasının oluşabilmesi için en az 20-25 bin yıllık bir süre gerekir’ Bunu ben söylemiyorum, bilim insanları söylüyor.

**

Sakarya, tarım toprağı açısından oldukça zengin bir bölge. Buna karşılık, tarım toprağını beyhudece yok eden bölgelerden biri de yine maalesef Sakarya. Sık sık, ‘Tarım vasfını kaybeden arazi’ cümlesini duyarız, okuruz. Peki nasıl oluyor da, bir tarım arazisi, bu özelliğini kaybediyor?

**

Çölleşmeyi ve erozyonu bir kenara koyarsak.. Bir tarım arazisi, bir tarım toprağının bu vasfını sadece ve sadece insan eliyle kaybettiği gerçeği ortadadır. Bu konuda aklıma gelen ilk örneği vermek istiyorum. Mesela kum ocakları… Bir nehrin hemen yanındaki arazi ihale usulü kum ocağı olarak özel müteşebbise kiralanıyor. Sekiz, on, on beş dönüm civarı bu arazinin kira süresi diyelim ki, üç, beş, yedi yıl. Müteşebbis bu araziyi yasal süresi içinde işleyerek, kumu çıkarıp satıyor.

**

Buna karşılık devlete de bir rüsum ücreti ödüyor. Süresi dolup araziye terk ettiğinde ortada, kocaman kocaman çukurlardan oluşmuş engebeli bir arazi kalıyor. Buna da ‘tarım vasfını kaybetmiş’ arazi deniliyor.  Sonra da bu ‘tarım vasfını kaybetmiş’ arazilere Pamukova örneğinde olduğu gibi birinci derecede çevre düşmanı olan kağıt fabrikası, gelip oturuyor.

**

Nasıl oturuyor? Toprak Koruma Kurulu bakıyor ki, bu arazi tarım vasfını kaybetmiş. Arazi böyle kaderine terk edileceğine, sanayi olsun, birkaç kişi ekmek yesin düşüncesiyle izin veriyor. Böylece, o kirli sanayi, ‘toprak vasfını kaybettirilmiş’ bu araziye kuruluyor.

**

Şimdi o arazi, tarım vasfını kaybetmiş midir, kaybettirilmiş midir? Tabi ke kaybettirilmiştir. Devam edelim. Bu anlattığım örnekte, söz koşunu arazinin tarım vasfından çıkarılması tamamen insan eliyle gerçekleşmektedir. Bu insan eli, sadece kum ocağı işletmecisi değil, aynı zamanda o araziyi, o işletmeciye ihale eden o günkü yönetimdir.

**

O günkü Vali, o günkü Özel İdare, o günkü belediye, kim kum ocağı işletmecisine o araziyi ihaleyle olsa da verdiyse, o kurum, bu arazinin tarım vasfını kaybetmesinde birinci derece sorumludur. Neden sorumlu olduğunu da anlatayım. Bu sözleşmelerde şöyle bir madde var. Der ki, ‘Kum ocağı işletmecisi, süresi dolduğu zaman, araziyi aldığı gibi teslim etmek mecburiyetindedir’

**

‘Aldığı gibi’ ne demek? Çukursuz, çakırsız, aldığı özellikte bu araziyi o günkü yönetime teslim edecek demektir. Ama böyle olmuyor. İşletmecinin süresi dolunca, ilgili kurum resmi bir yazı yazarak, ‘şu tarihte sözleşmeniz bitiyor. O tarihte araziyi terk edin’ diyor.

**

Müteşebbis te, o tarihte araziyi, tarım vasfını kaybetmiş şekilde terk ediyor. İşletmecinin, söz konusu araziyi, ‘Aldığı gibi’ terk edip etmediğini o ilgili kurum incelemiyor. İncelemeyince de o toprak kaybediliyor. Aslında olması gereken, o işletmeci, nereden bulacaksa Bulacak, kazdığı çukurları toprakla doldurup, kuruma aldığı gibi teslim edecek.

**

İki tarafta burada görevini yapmadığı için, birinci sınıf tarım toprağı işte böyle tarım vasfını yitiriyor. Sonra da, Toprak Koruma Kurulu gelip, ‘Bu arazi, tarım vasfını kaybetmiştir’ deyip, kirli sanayiye izin veriyor. Sonuç; el birliğiyle, birinci sınıf tarım arazilerine bu vasfını kaybettiriyoruz…

31 Mart 2016