Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarılacağı ilk olarak 23 Ekim 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirilen 2023 Eğitim Vizyonu Tanıtım Toplantısı’nda duyurulmuştu, malumunuz.

Tam Meslek Kanunu unutuldu mu derken Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Kasım 2021 tarihinde “Çalışmaları tamamlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu'nu inşallah kısa sürede Meclisimizin takdirine sunacağız” deyince öğretmenler umutlandı.

Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıran ve mesleğin statüsünü sağlam bir zemine kavuşturacak bir meslek kanunu talebini yıllardır dillendiren Türk Eğitim-Sen bu kez işi şansa bırakmamak adına, aynı gün ve saatte bütün illerde basın açıklaması yaparak hükümeti uyardılar.

Eş zamanlı eylemde Türk Eğitim-Sen Genel merkezinin basın açıklamasını Genel Başkan yardımcısı Musa Akkaş yaptı.

İlimizde de AKM önünde gerçekleştirilen basın açıklaması metnini Türk Eğitim-Sen Sakarya Şubesi adına da Şube Başkanı Mehmet Düzlü okudu.

Eş zamanlı basın açıklamasının tam metni şöyle:

“Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu hep destekledik.

Tabi bu desteğimiz, devlet memuru olmamız hasebiyle sahip olduğumuz mevcut hak ve kazanımlarımızın baki kalması kaydıyla olacaktır.

Öte yandan hazırlıkları tamamlandığı söylenen Meslek Kanunu’nun eğitimin paydaşlarıyla henüz paylaşılmamış olmasını da anlayabilmiş değiliz. Kapalı kapılar arkasında süreç yürütülmesini kabul etmiyoruz.

Meslek Kanunu’nun bir an önce paydaşlar ve kamuoyu ile paylaşılması noktasında Bakanlık’tan bir an önce adım atmasını bekliyoruz.

Ayrıca şu hususu da özellikle vurguluyoruz ki; eğitim çalışanları 23 Ekim 2018 tarihinden beri beklemektedir. Söz verildiği halde üç yılı aşkındır Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili somut bir adım atılmamış olması kabul edilemez bir durumdur.

Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ciddiyetiyle bağdaşmamaktadır.

Bundan dolayı bu konuda daha fazla gecikme yaşatılmamalı ve 2022 bütçe görüşmelerinin tamamlanmasıyla birlikte meslek kanunu TBMM gündemine getirilmeli ve derhal yasalaşmalıdır.

Bu konuda TBMM’deki tüm partilerin katkısını beklediğimizi ifade ediyoruz.

Bu minvalde Meslek Kanunu’nda olmasını talep ettiğimiz hususlar özetle şu şekildedir:

-Halen öğretmenler kadrolu, sözleşmeli, ücretli olarak üç modelle istihdam edilmektedir. Aynı işi yapan öğretmenlerin farklı statüde istihdamı hem eğitimimize vurulan bir darbedir hem de öğretmenlik mesleğinin geleceğini zedelemektedir. Bu noktada eğitim-öğretim hizmetlerinde tek istihdam modeli kadrolu öğretmen olmalıdır, öğretmenlerimiz öğretmen odalarında bölük pörçük edilmemelidir.

-Öğretmen atamaları KPSS puan üstünlüğüne göre, mülakat yapılmadan gerçekleştirilmelidir.

-Kariyer basamakları; 10 yıl öğretmenlik yapan UZMAN ÖĞRETMEN, 20 yıl öğretmenlik yapan BAŞÖĞRETMEN olarak düzenlenmeli ve kesinlikle sınavsız olmalıdır. Çünkü öğretmenlik sadece “Bilme” değil, “Bildiğini aktarma” mesleğidir ve bundan dolayı kariyer basamaklarında tek ölçüt, tecrübe yani hizmet yılı olmalıdır. Bu sürelere adaylık dönemi, askerlik süreleri, dershane ve özel okullarda geçirilen süreler dahil edilmelidir.

-Eğitim kurumlarına müdür ve müdür yardımcısı olarak atanacaklar sadece yazılı sınavla belirlenmelidir. Yazılı sınavla idareci olup, önceki yıllarda görevi bırakan idarecilere de tekraren hak verilmelidir. Yazılı sınav kazanarak atanmış olmak şartıyla atanmış olan okul müdürleri, eğitim öğretim hizmetleri sınıfında kalmak kaydıyla kadrolu olarak görev yapmalıdır.

-Okul idarecilerinin de öğretmenlerde olduğu gibi idareci olarak, iller arası tayin istemelerinin sağlanması için düzenlemeler yapılmalıdır.

-Başarı, üstün başarı belgeleri objektif kriterler belirlenerek uygulamaya geçmelidir.

-Mevcut ek ders saat ücretleri eğitim hizmetlerinin onuruna yakışır düzeyde değildir. Ek ders ücretleri yüzde 100 artırılarak öğretmelerin rahat bir nefes almaları sağlanmalıdır.

Bu oran Destekleme ve Yetiştirme Kurs ücretlerine de aynı oranda yansıtılmalıdır.

-Eğitim çalışanlarının vergi dilimi yüzde 15’te sabitlenmelidir. 

-Performans değerlendirmesi gibi öğretmenlerin çalışma azmini olumsuz etkileyecek sübjektif bir değerlendirme kesinlikle olmamalarıdır.

-Müdür, Müdür Başyardımcısı ve Müdür Yardımcısı olarak görev yapanların aylık karşılığı ve isteğe bağlı ek ders ücreti karşılığında derse girme zorunluluğu kaldırılmalıdır.

-Tüm öğretmenlerin aylık karşılığı ders saati 15 saat olmalıdır.

-Öğretim yılına hazırlık ödeneği tüm eğitim çalışanlarına verilecek şekilde düzenlenmelidir.

-657 sayılı DMK’nın öğretmenleri de ilgilendiren bütün hükümleri bu kanun içerisinde yer almalı, öğretmenlerin her türlü istihdam, özlük, ödeme, disiplin, terfi, izin, atama iş ve işlemleri Meslek Kanunu içinde yer almalıdır.

-Anayasa ve DMK’nın iş güvencesi ile hükümleri kanun metninde mutlaka yer almalıdır.

-Elverişsiz koşulların hâkim olduğu bölgelerde görev yapan öğretmenlere brüt bir asgari ücret ile brüt iki asgari ücret arasında Zorunlu Hizmet Tazminatı ödenmelidir.

-Eğitim Fakültelerinin kontenjanları MEB tarafından belirlenmesi, belirlenen kontenjanlardan mezun olanların MEB tarafından istihdam zorunluluğu kanun kapsamında yer almalıdır.

-Anadolu Öğretmen Liselerinin tekrar açılması için düzenleme yapılmalıdır.

-Öğretmenliğe atananların AKS (Adaylık Kaldırma Sınavı) tabi tutulmaması için düzenleme yapılmalıdır. AKS kaldırılmalıdır.

-İl ve İlçe milli eğitim müdürleri, Milli Eğitim Müdür Yardımcıları ve Şube Müdürlerinin seçilmesi, yer değiştirmesi ve atanma usulleri ve illerdeki görev süreleri kanunla düzenlenmelidir.

-Nöbet ücretleri meslek kanununda düzenlenmeli, tutulan her bir nöbetin ücreti en az 6 saat olmak üzere verilmelidir. Nöbet isteğe bağlı olarak verilmeli ve kaç nöbet tutulursa tutulsun ücreti alınmalıdır.

-Eğitim çalışanlarının şiddete maruz kalmaları durumuna göre önleyici tedbirler ve caydırıcı müeyyideleri içeren düzenlemeler mutlaka Meslek Kanunu ile belirlenmelidir.

-3600 ek gösterge konusu mutlaka Meslek Kanunu ile düzenlenmelidir.

-Öğretmenlerin aile birliğinin sağlanamaması büyük bir sorundur. Yetersiz kontenjanlardan dolayı binlerce çocuk ana babasıyla birlikte yaşama, kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkından mahrum bırakılmaktadır. Üstelik Anayasa’nın 41’inci maddesi “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” der. Bu noktada Milli Eğitim Bakanlığı, hem Anayasa gereği hem de insani bir gereklilik olarak aile birliğini sağlamalı ve meslek kanunuyla güvence altına alınmalıdır.

- Bakanlığa bağlı tüm kurumlarda, öğretmenlerin atama ve nakil düzenlemeleri ile ehliyet ve liyakati esas alan yönetici atama sistemi mutlaka Meslek Kanunu’nda yer almalıdır. Böylelikle sürekli değiştirilen yönetmeliklerle sistemin içinden çıkılamaz duruma getirilmesi engellenmiş olacak, yazılı sınav başarısına göre adalet zemininde yürütülen atama süreçleriyle kişisel inisiyatifler sonlandırılmış olacaktır.

Ümit ediyoruz ki, Öğretmenlik Meslek Kanunu ile birlikte, öğretmenlik mesleğinin muhatap olduğu mevzuat parçalı olmaktan kurtarılacaktır.

Daha önce de defalarca ifade ettiğimiz gibi; Türk Eğitim Sen olarak, mesleğin statüsü sağlam ve yasal bir zemine kavuşturacak, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artıracak tedbir ve düzenlemeleri hayata geçirecek olan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nu destekliyoruz. Ancak, mevcut hak ve kazanımlarımızı riske atacak gelişmelere karşı da gereken her türlü hukuki ve demokratik hakkımız kullanacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın.

Diğer yandan;

- 2021 Ekim ayı itibariyle son bir yılda 4 kişilik ailenin zorunlu harcamaları aylık 1.747,29 TL artmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu’ndan alınan Ekim 2021 fiyatlarına göre tek kişinin yoksulluk sınırı 4.514,13 TL, Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise 9.373,14 TL olarak belirlenmiştir. Enflasyon Aralık ayında açıklanan oranı yüzde 21.31 çıkmış, alım gücü iyice düşmüştür. 

OECD ülkeleri ile kıyaslandığında da ülkemizde öğretmen maaşları çok düşüktür.

Öğretmen maaşlarında OECD ortalaması 10 yıllık ilkokul öğretmeni için yıllık brüt 44 bin 871 dolar,15 yıllık ilkokul öğretmeni için yıllık brüt 48 bin 025 dolardır. Bu rakam satın alma gücü paritesine göre hesaplanmıştır. Cumhuriyetin ilk kuruluş yıllarında da bir öğretmen maaşı 25 cumhuriyet altını iken bugün 1 cumhuriyet altınına eş değerdir. Dolayısıyla alım gücünün giderek düştüğü, enflasyon rakamlarının ortada olduğu bu dönemde tüm öğretmenlerimize, eğitim çalışanlarına ve kamu çalışanlarına son bir yıldaki kayıpların telafisi için en az 1000 TL seyyanen zam yapılmalı, yüzde 3 refah payı maaşlarına eklenmelidir.”

CUMA HUTBESİ

DEVLET VE ADALET

İslam insanı temel alarak, evrenin en mükemmel canlısı yani eşref-i mahlukat kabul eder.
Toplum ve halkı da bir sömürü aracı değil Allah'ın bir emaneti olarak görür.
Devlet ise İslam toplumlarının ayrılmaz ve olmazsa olmaz derecede bir parçasıdır.
Bu bütünleşme ve uyumun mayası da adalettir.

Onun içindir ki devlet başkanı adaletli olmalıdır.
Türk İslam kültüründe yöneticinin adaletli olması istenmiş, adaletli olmayan idarecilerin görevine son verilmesi öngörülmüştür.
Devlet başkanının fasıklığı sebebiyle azledilip azledilmeyeceği bile tartışılırken, adaleti terk eden devlet başkanının görevden alınması konusu kesin hükme bağlanmıştır.

Maverdi bunu şöyle izah etmiştir:
Devlet başkanının halinin değişmesi ile görevine son verilmesini gerektiren iki durum vardır:


Devlet başkanının adaleti terk etmesi,
Devlet başkanının görevi yerine getirmesine bir bedeni engelin ve noksanlığın ve hastalığının ortaya çıkması…

İslam tarihinde adaletin timsali olarak kabul edilen Hz. Ömer, Ebu Musa el-Eşari’ye gönderdiği meşhur mektubunda;
“Halka karşı bakışında, yönelişinde, adaletinde ve huzurunda oturmalarında insanlar arasında eşitliğe dikkat et! Ta ki şerefli ve soylu bir kimse senin haksızlık yapacağına umut bağlamasın, zayıf olan bir kimse de adaletinden ümit kesmesin” demiştir.
Hz. Ömer, yine bir başka hutbesinde der ki:

“Beni hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, Fırat kenarında bir deve kaybolacak olursa veya helak olacak olursa Allah beni ondan sorumlu tutmasından korkuyorum.”

İslam dini yöneticinin Müslümanlar arasında barış yapmasına da müsaade etmiştir, ama bu barış hiçbir zaman helali haram, haramı helal kılmamalıdır.

Suç bağışlama fazilet, cezalandırma ise adalettir. Faziletle adalet arasındaki yol, yerle gök arasındaki mesafe kadar uzaktır ve her zaman faziletli olmak tercih edilmiştir.
Yönetici ve idareci yönettiği insanların görüşlerine sık sık başvurmalı, onları dinlemeli, görüşlerine değer vermelidir.


Sasani İmparatorluğunda her ayın ilk haftasında halktan herhangi bir kimse, hükümdarın divanına çıkıp şikâyetini doğrudan iletme hakkına sahipti.
Nizamü'l-Mülk bu konuyu siyasetnamesinde şöyle izah eder; “Onlar haftada iki gün halktan şikâyetlerini dinleyeler ve haklının hakkını haksızdan alalar, adaleti yerine getireler, Aracı olmaksızın kendi kulaklarıyla halkın sözlerini dinleyeler. Bundan maksat, bu haberin memleket içinde yayılması ve zalimlerin kötülük yapmaktan çekinmeleridir.”

Nizami bu konuda; “Mülkü yıkan zulüm ve haksızlıktır. Sonsuz devlet, halkı incitmemekle, adaletle kazanılabilir. Her şeyden önce yapacağın işin sonunu düşün. Halkın rahatlığı yolunu ara onu incitmeden ne çıkar” demektedir.
Bu konuda sevgili Peygamberimizde:
“Sizden öncekileri helak eden sebep, aralarında soylu bir kişi hırsızlık yaptığı zaman ona ilişmemeleri, zayıf bir kimse hırsızlık yaptığında ise ona şer'i ceza uygulamalarıdır. Muhammed in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fatma hırsızlık yapacak olsa onun dahi elini keserim” buyurmuştur.
Yüce Allah da Kuran'da “Yüce Allah'ın en sevdiği kişi, adaletli devlet başkanıdır.

En çok buğz ve gazab ettiği kimse ise zalim devlet başkanıdır” buyurmaktadır.
Bütün bunların ışığında gelelim günümüze;

Günümüz Türkiye'sinde “benim hırsızım iyidir” mantığı yerleştirilmeye çalışılmakta, hırsızların, adalet tanımazların ipliği pazara çıkarıldığında da “ne olacak bundan önce de filancalar yapmıştı biraz da bunlar yapsın” mantığı milletimizin kafasında yer etmeye başlamaktadır.
Sırf kendi siyasi partisini desteklediği için torpil yapan, kendisinden olmayanlara, kendisi gibi düşünmeyenlere, yaşama hakkı bile tanımayan siyasiler çoğalmıştır.


Adaleti önce kendinde ve akrabalarında uygulayan o yüce Peygamberin veda hutbesi unutulmuş, kendi akrabalarını haksız zengin eden yöneticiler çoğalmıştır.
Türk İslam Adalet anlayışının, Türk milletine tekrar yaşatılması dileğiyle…