Açıklama, Merkez Dönem Sözcüsü Av. Saadet Civelek tarafından yapıldı. Açıklamada, Sakarya Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Birke Varol Yoz ile Merkez Üyesi avukatlar yer aldı.
Açıklama şu şekilde:
“Bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca kabul ediliş tarihinin 76. Yıl dönümü ve beyannamenin kabul edilişinin üzerinden geçen bunca yıla rağmen tüm dünyada insanlık için eşit ve adil bir yaşam kurulabilmiş değil.
Bugün tüm insanlığın gözleri önünde Filistin’de soykırım devam etmektedir. İsrail’in Filistin’de hastanelere, sivil yerleşim yerlerine, ibadethanelere, uluslararası yardım kuruluşlarının bulunduğu bölgelere yönelik havadan ve karadan devam eden saldırıları ve ablukası, sivillerin temel gereksinimlerine ulaşamamasına neden olmaktadır. İnsani yardımların bölgeye girişine izin verilmemesi nedeniyle başta bebekler ve çocuklar olmak üzere binlerce Filistinli temel gıdaya, temiz suya ve tıbbi malzemelere erişememektedir. İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından belirtildiği üzere İsrail, konvensiyonel silahların yanında açlığı da bir silah olarak kullanmakta ve yeterli gıda ve temiz suya ulaşamayan çoğu çocuk ve yaşlı binlerce sivil bu sebeple hayatını kaybetmektedir.
İsrail hükümeti bu uygulamalarını, diğer devletler tarafından hem doğrudan askeri ve siyasi olarak hem de acil bir ateşkesi sağlayacak ve Filistin halkının maruz kaldığı bu insanlık suçunun önüne geçecek aktif bir tutum alınmayarak sistematik olarak sürdürüyor. Yine İsrail’in buradan aldığı güçle Filistin’den başlayıp İran ve Lübnan üzerinden Ortadoğu’ya genişlettiği savaş ve soykırıma karşı; tüm insanlık değerlerini ve dünya halklarını tehdit eden bu hadsiz saldırganlığı karşısında, BM başta olmak üzere, uluslararası mekanizmaları ve uluslararası toplumu acil ve derhal Filistinde gerçekleşen bu soykırıma karşı gerekli tedbirleri ve yaptırım kararlarını almaya davet ediyoruz.
Yine geçen haftalarda 9 üniversite öğrencisi gencin Filistin’de gerçekleşen soykırıma karşı yasal ve meşru haklarını kullanmaları sebebiyle tutuklanmış olmalarını da kabul etmiyor, bu tutuklamaların hiçbir dayanağı olmadığını biliyoruz. İtirazlar üzerine bu 9 üniversite öğrencisi arkadaşımızın tahliye edilmesi sevindirici bir haber olsa da; İsrail ile yapılan ticari anlaşmaların sonlandırılmasını talep eden bu 9 genç arkadaşımızın tutuklanması ülkemizde ifade özgürlüğü ve toplantı gösteri yürüyüşü hakkının geldiği noktayı da gözler önüne sermektedir. Keza Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2023 yılına ait raporunda ;Aihm önünde en çok bekleyen dava sayısına sahip ülkenin Türkiye olması ve bu başvurularda en çok ihlal edilen birinci hakkın adil yargılanma hakkı ikinci en çok ihlal edilen hakkın ise ülkemizde kullanılması sıklıkla baskı ve engellemelere konu olan ve hatta özgürlüğün kullanılmasının sonunun tutuklanma olabildiği toplanma ve örgütlenme özgürlüğü olması ise çarpıcı bir gerçekliktir ve büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti bağımsız bir hukuk devletidir. hukukun üstünlüğü ilkesini gölgede bırakacak her türlü karar, yalnızca tek bir kişiyi değil tüm toplum için tehlike arz eden bir durumdur. Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmayarak meslektaşımız Can Atalay'ın özgürlüğünün kısıtlanmış olması ise hukukun ayaklar altına alındığı ve keyfiyetin hüküm sürdüğü bir durumun sonucudur. Hukukun değil siyasi otoritenin keyfiyetinin hüküm sürdüğü bir toplumda hiçbirimizi hukuki güvenliği güvence altında değildir.
Tüm kamuoyu bilsin isteriz ki Biz İnsan hakları savunucuları olarak, Filistin nehirden denize özgür oluncaya, Ortadoğu’da barış sağlanıncaya, ülkemizde hukukun üstünlüğü tanınıncaya kadar üzerlerimizde adaletin sembolü cübbelerimizle mücadelemize devam edeceğiz!”