İSTANBUL (AA) - BİRİZ ÖZBAKIR - Marmara Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Çevre Bilimleri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mete Tayanç, ozon tabakasında 2020 yılından itibaren her yıl incelme gözlemlendiğini ve bu incelmenin en çok Güney Kutbu'nda ve Antarktika'da görüldüğünü bildirdi.

İnsan sağlığı için zararlı ultraviyole ışınların yüzde 99'unu emme özelliği dolayısıyla hayati önem taşıyan ozon tabakasında incelme olduğundan şüphelenen bilim insanları, araştırmaları sonucunda 1985 yılında ozon deliğini keşfetti. Bu keşiften iki yıl sonra bir araya gelen devlet ve hükümet başkanları 1987'de "Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü"nü imzaladı. Protokolle, ozon tabakasında incelmeye neden olan kloroflorokarbon (CFC) adlı kimyasalın kullanımı yasaklandı.

Birleşmiş Milletlerin 1994'te aldığı kararla, protokolün imzalandığı gün olan 16 Eylül, "Uluslararası Ozon Tabakasının Korunması Günü" olarak kabul edildi.

AA muhabirinin sorularını yanıtlayan Tayanç, ozon tabakasının ultraviyole ışınlarını filtreleyen, görünen dalga boylarını geçiren ve bu şekilde yaşamı destekleyen bir unsur olduğunu söyledi.

Ozon tabakası olmasaydı bugün insanlarda erken cilt yaşlanması, melanom gibi kanser türleri, bağışıklık sisteminde bozukluklar, erken yaşta katarakt rahatsızlığı, bitkilerde ise fotosentez sürecinin bozulması gibi olumsuzluklar görülebileceğini belirten Tayanç, ozon tabakasının incelmesine neden olan 3 ana faktör bulunduğunu, bunların kloroflorokarbon gazları, partikül madde ve güneş ışığı olduğunu aktardı.

Kloroflorokarbonun 1970'li ve 80'li yıllarda buzdolabı ve soğutucu imalatında, klima, sprey ürünler, çözücüler ve köpük gibi bazı ambalaj maddelerinde yaygın olarak kullanıldığını anlatan Tayanç, bu maddelerin 80'li yıllardan sonra yasaklanmalarına rağmen uzun ömürlü olmaları nedeniyle atmosferde kalıcılıklarının 100 yılı bulabildiği bilgisini paylaştı.

Tayanç, Türkiye'nin de imzaladığı Montreal Protokolü’yle ozon tabakasının incelmesine neden olan çok sayıda maddenin üretiminin aşamalı olarak ortadan kaldırıldığını hatırlatarak, "İlk Montreal Protokolü hazırlandığında 1999 yılına kadar ozonu seyrelten, incelten kimyasalların yüzde 50 oranında azaltılması öngörülüyordu. Sonra bu değiştirildi. Londra protokolü 1990 yılında imzalanarak 2000 yılına kadar ozonu incelten tüm gazların yasaklanması öngörüldü. Emisyonlarda ciddi azalışlar olmasına rağmen günümüzde halen az da olsa kullanılabiliyorlar." dedi.

- "Ozon deliği 10 milyon kilometrekarelik bir alandan daha büyük durumda"

Ozon tabakasındaki incelmenin en çok Güney Kutbu'nda gözlemlendiğinden bahseden Tayanç, tabakanın son durumu hakkında şu tespitleri paylaştı:

"Maalesef burada olumlu haberler veremeyeceğim. Ozon tabakasında güney yarım kürede her yıl bahar aylarında yani eylül, ekim, kasımda bu periyodik incelme devam ediyor. Bazı yıllar biraz daha az, bazı yıllar biraz daha fazla olabiliyor. Bu, stratosferdeki ısınma ve soğumayla alakalı. Özellikle stratosferin soğuk olduğu yıllar, polar stratosferik bulutlar olarak tanımladığımız partiküllerin ve buz kristallerinin oluşumunu tetikliyor ve bunun en soğuk olduğu yer Antarktika stratosferi olduğu için soğuk geçen stratosferik dönemlerde ozondaki bu azalma meydana geliyor."

Ozon deliğinin geçen yılın eylül ayında 26 milyon kilometrekarelik rekor bir büyüklüğe ulaştığına değinen Tayanç, bu alanın Brezilya'nın yaklaşık 3, Antarktika kıtasının 1,5 ila 2 katı, Türkiye'nin yüz ölçümünün ise yaklaşık 32-33 katına denk geldiğine dikkati çekti.

Tayanç "Mesela 2019 yılı stratosfer açısından sıcak geçen bir yıl. O yıl stratosferdeki ozonda incelme minimuma indi ve bilim insanları 'Kloroflorokarbon emisyonlarını ciddi şekilde azalttık, artık etkilerini görüyoruz.' dediler ama 2020, 2021, 2022 ve 2023 yıllarında gördük, şimdi yine görüyoruz ki incelme ciddi şekilde devam ediyor. Total ozon değerleri aşağıya iniyor, eylül ayındayız ve incelen alan büyüyor. 9 Eylül 2024 itibarıyla ozon deliği 10 milyon kilometrekarelik bir alandan daha büyük durumda." diye konuştu.

- "Türkiye üzerindeki tabakada yüzde 3 ile 5 arasında bir azalma görülüyor"

Ozon tabakasını tehdit eden kimyasallara alternatif olarak florlu bileşikler olan hidroflorokarbonlar kullanıldığını fakat bu bileşiklerin de atmosferde sera etkisine yol açtığının ve atmosferi ısıttığının tespit edildiğini ve kullanımlarının engellenmesi üzerine çalışmalar yapıldığını vurgulayan Tayanç, gelecek döneme dair şu öngörülerde bulundu:

"Önümüzdeki yıllarda da biz bu ozon incelmesini görmeye devam edeceğiz ama dediğim gibi esas oluştuğu yer Antarktika üzerinde, Güney Kutbu'nda. Diğer yerlerde ve Türkiye'de de bir azalma mevcut mu derseniz yüzde 3 ile 5 mertebesinde bir azalma trend olarak var. Ülkemizdeki ölçümlere göre total ozon, ortalama 320 Dobson biriminin üzerindeyken şimdi 315'lere inmiş durumda. Yani bizi çok fazla tehdit etmiyor şu anda."

Ozon tabakasındaki incelmenin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerine işaret eden Tayanç, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Yaz aylarında güneş açısının en dik olduğu zamanlarda, yani haziran, temmuz, hatta ağustos öğle vakitlerinde güneşe çıkarsanız ultraviyole radyasyona mutlaka maruz kalacaksınız demektir ki bu da istenmeyen etkiler oluşturabilir. Mümkün mertebe o saatlerde güneş altına çıkmamamız lazım. Çıkıyorsak da 30 koruma faktörlü gibi koruyucu kremler var, onlardan kullanmamız lazım. Beyaz ve hassas ciltler için 50 veya daha yüksek koruma faktörlü olanlar mevcut. Ancak ultraviyole ışınım gözlerimizi de tehdit ediyor ve katarakt oluşturabiliyor. Normalde yaşlı insanlarda görüyoruz, katarakt ameliyatı oluyorlar. Sebebi ultraviyole radyasyon. Ultraviyole radyasyona ne kadar çok maruz kalırsanız katarakt oluşum sürecini o kadar kısaltmış oluyorsunuz."

Kaynak: aa