Konferansın moderatörlüğünü yapan Arş. Gör. Dr. Öznur Özdemir, özgeçmişi hakkında bilgi verdikten sonra sözü Prof. Dr. Haluk Selvi’ye bıraktı.
Konuşmasına İlahiyat Fakültesi Dekanlığına teşekkür ederek başlayan Prof. Selvi, Çarşamba Konferanslarının üniversitenin en önemli toplantılarından birisi olduğunu, pandemi döneminde de online olarak devam etmesinin takdire şayan olduğunu belirtti.
2001 yılından bu yana faaliyetlerini sürdüren Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin kurulmasındaki amacın bu konudaki akademik çalışmalara bir süreklilik katmak olduğunu ifade eden Prof. Selvi ülkemizde bu konuyla ilgili meselelerin yılda bir defa 24 Nisan’da geçici olarak tartışıldığına ve sonra unutulduğuna vurgu yaptı.
Prof. Selvi ayrıca akademik olarak Türkiye'nin bu konuda istenilen düzeye erişemediğine de dikkat çekti. 1974 yılından önce Ermeni meselesiyle ilgili Türkiye’de hazırlanan İngilizce hiçbir kaynak olmadığını ifade eden Prof. Selvi, Batı’da durumun böyle olmadığına ve çok daha fazla çalışmanın kaleme alındığına dikkat çekti. Selvi, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nin Ermeni meselesi hakkında akademik canlılığı sağlayarak çeşitli çalışmalara ön ayak olduğunu ifade etti.
Türkiye’de Ermeni meselesini çalışan akademisyenlerin resmî belgelerle ve delillerle çalışmalarını yürütmelerine rağmen bazı insanlar tarafından resmî tarihçi, milliyetçi gibi vasıflarla nitelendirilmelerinden hayıflanan Prof. Selvi, akademisyenlerin de bu sebeple Ermeni meselesinden başka konular çalışmayı tercih ettiklerini belirtti.
Ermeni tarihini diğer ulus ve devletlerle olan ilişkilerini ele alarak kısaca anlatan Prof. Selvi, Türklerin Anadolu’ya gelmesinden sonra Ermenilerin dillerini ve dinlerini yaşatmaya devam ettiklerini, kiliselerini koruduklarını ve vergi vererek yaşamlarını rahatça sürdürdüklerini ifade etti. Daha sonra Osmanlı döneminde Ermenilerin ve kiliselerinin durumundan bahseden Prof. Selvi Ermenilerin Müslümanlardan neredeyse ayırt edilmeden her türlü imkana sahip olduklarını ve hoşgörü ortamı içerisinde yaşam sürdüklerine özellikle dikkat çekti.
Osmanlı’nın güçlü olduğu devirlerde Ermeni Patrikliği’nin devlete sadık olduğunu ancak 19. yüzyıla gelindiğinde işlerin değiştiğini ve devletin bu unsurları eskisi gibi idare edemediğini ifade eden Prof. Selvi, Yunan İsyanı’ndan 1878’e kadar Osmanlı’ya başkaldırmayan tek gayrimüslim toplum oldukları için millet-i sadıka olarak bilinen Ermenilerin bu tarihe gelindiğinde bağımsızlık için çabalamaya başladığını ve Ermeni Kilisesi’nin de bu noktada önemli rol üstlendiğini belirtti.
Ermenilerin, Türkler tarafından iki defa soykırım gördükleri iddia ettiklerini, bunlardan ilkinin Türklerin Anadolu’ya gelişiyle gerçekleştiğini ortaya attıklarını söyleyen Prof. Selvi, Ermenilerin, atalarının Urartular olduğu, Doğu Anadolu’nun en eski toplumu oldukları ve Türklerin onların topraklarına zorla sahip oldukları iddialarını reddetti ve Urartular’ın dil ve kültür olarak Orta Asya kökenli Ural-Altay dil grubuna dahil oldukları halde Ermenilerin Hint-Avrupa dil grubuna mensup olduklarını ekledi. Ayrıca belli bir bölgede eskiden kimlerin yaşadığı tartışmasının hiçbir sonuç vermeyeceğini, dünyada hiçbir ulusun eskiden beri hep aynı yerde kalmadığını, tarih boyunca büyük göçler yaşandığını, dünyada hiçbir topluluğa asıl yerlerine dönmelerini söylemenin mümkün olmadığını ve bunun dünya tarihi mantığına uymadığını da ifade etti.
Ermenilerin ikinci soykırım iddialarının Abdülhamit döneminde 1890-1896 yılları arasında Anadolu’da yaşanan olaylar olduğunu ifade eden Prof. Selvi, soykırım iddiasında olan yayınların devletin Ermenileri planlı ve bilinçli bir şekilde imha ettiğini iddia ettiklerini ifade etti. Prof. Selvi, bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını, Sakarya Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi’nde yürütülen çalışmalarda bunların cevaplarının ve doğru bilgilerin yer aldığını vurguladı. Ayrıca Araştırma Merkezi’nin çalışmalarını bir savunma güdüsüyle değil, bir konu seçip tüm iddiaları değerlendirerek tarihi vesikalar vesilesiyle doğru bilgiye ulaşma motivasyonuyla yürütüldüğünü ifade etti.
Sonrasında tarihi olayları detaylı bir şekilde değerlendiren Prof. Selvi kendisine yöneltilen “Ermeni meselesiyle ilgili iddiaları dikkate almasak olmaz mı, bu iddiaları dikkate alarak Ermenilerin ekmeğine yağ sürmüş olmuyor muyuz?” şeklindeki soru üzerine bu meselenin neden üzerinde durulması gerektiğini anlattı. Ermenilerin kendi yayınlarıyla iddialarını dünyaya duyurduklarını ifade eden Prof. Selvi bu iddialar cevapsız bırakılırsa soykırımla itham edilen dedelerin torunları olarak geleceği inşa etmenin zor olduğunu ifade etti. Ayrıca Ermenilerin soykırım iddiaları çerçevesinde terör, tanıtma, tazminat ve toprak olmak üzere dört aşamalı bir plan yürüttüklerini ekledi. Selvi bu planı, “İlk olarak Asala terör örgütüyle dünya ayağa kaldırılmış, ardından Ermeni soykırımı iddiaları 16 Avrupa parlamentosunda kabul ettirilip tanıtılmıştır. Ermenilerin yürüttüğü propagandaların son ayağı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da soykırım iddialarına ikna edildiğinde önce tazminat ve sonra da toprak isteme aşaması devreye girecektir” şeklinde açıkladı.
Akademisyenlerin ve gençlerin Ermeni propagandalarına maruz kaldıklarında “demek meselenin aslı buymuş, bilmiyorduk” gibi tepkiler vermeleri sebebiyle duyduğu üzüntüyü ifade eden Prof. Selvi gençlerin ve akademisyenlerin Ermeni meselesini çok iyi bilmeleri gerektiğinin altını çizdi. Ermeni soykırımını savunan yayınların ikna ediciliğinin çok yüksek olduğunu ancak bunlardaki birçok belgenin keyfi yorumlamalar ve tahriflerle oluşturulduğuna ve gerçeği tam manasıyla yansıtmadıklarına dikkat çeken Prof. Selvi, üniversite gençliğinin Ermeni meselesini yeterince bilmediğini, ancak bu konuyu araştırıp gerektiğinde görüş beyan etmeleri gerektiğini vurguladı.
Daha sonra bizim arşivlerimizi de kullanarak objektif yaklaşım gösteren Batılı araştırmacılar ve eserlerinden örnekler veren Prof. Selvi, tarihi verilerin, bir soykırımdan bahsetmenin mümkün olmadığı sonucuna götürdüğüne dikkat çekti. Ayrıca Türkiye’nin bu konuyu biraz daha öncelemesi gerektiğini, bu konuda İngilizce ve Arapça yayınların ve çevirilerin çoğaltılmasının elzem olduğunu ve meseleyi doğru şekliyle tanıtacak İngilizce ve Arapça internet siteleri oluşturulması gerektiğinin özellikle altını çizdi.
Prof. Dr. Haluk Selvi, Dr. Öznur Özdemir tarafından kendisine yöneltilen soruları cevapladıktan sonra İlahiyat Fakültesi’ne ve Fakülte Dekanı Prof. Dr. Ahmet Bostancı’ya teşekkür ederek konuşmasını sonlandırdı.