Anadolu’nun ücra bir köşesinde dünyaya getirdiği ilk bebeğini kitap bilgisiyle büyüterek okuma tutkusunu kazanan yazar Suna Serbes’in eski bir Türk filmi tadında kaleme aldığı kitabı “Adaçayı İstasyonu” okuyucularından tam not aldı.
1980 yılında Afyonkarahisar’da dünyaya gelen Suna Serbes, iş durumu nedeniyle ilk çocuğunu 2002 yılında Sivas’ın kırsal bir bölgesinde dünyaya getirdi. Ailesini erken yaşta kaybeden ve bir bebeği nasıl büyüteceği konusunda bilgi sahibi olmayan Serbes’in kitaplarla tanışması da böylelikle başladı. Satın aldığı çocuk gelişimi konulu bir kitabı okuyarak bebeğini büyüten Serbes, 23 yıl sonra kitapla büyüttüğü o çocuğu sayesinde okuma tutkusu kazandı. Annesini zor ve sancılı bir süreçten geçtiğine tanık olan o bebek, satın aldığı kitapla annesinin hayatına dokundu. Zor günleri bine yakın kitap okuyarak aşıp, bilgi zenginliği kazanan Serbes, bu birikimini yazıya dökerek toplumla paylaşmaya karar verdi. Kitap tutkusu ve doğru bilgiyle yaşama iki başarılı evlat kazandıran Serbes, okuyucularda büyük merak uyandıran ilk kitabıyla iyi bir çıkış yakaladı.
Dönem içeriği olan bir roman yazmaya karar veren Suna Serbes, mahalle kültüründen yola çıkarak eski bir Türk filmi tadında kaleme aldığı ilk kitabı “Adaçayı İstasyonu”nu edebiyat dünyasına kazandırdı. İyi bir çıkış yakalayarak okuyularından tam not alan Adaçayı İstasyonu, samimi, içten ve bizden bir olay örgüsüne sahip. Bazen özlediğimiz bazen de hüzünlendiğimiz içsel duyguları anımsatıyor. Bir mahallede geçen olaylar içerisinde; iki gencin uzun soluklu ve maceralı aşkını okuyuculara sunarken; başarılı karakter tahlilleri ile okuyucular için önemli sır perdeleri oluşturuyor. Filiz ve Ahmet’in yaşadıkları süreç okuyucular için önemli değerler barındırıyor. Özellikle unutulmaya yüz tutmuş mahalle kültürü doğrudan dikkat çekiyor.
Yaşadığı zor günleri kitaplardaki bilgilerle daha kolay ve güçlü bir şekilde aştığının altını çizen yazar Suna Serbes, beğeni toplayan kitabının öyküsünü şu cümlelerle ifade etti:
“yaşadığım sancılı süreç kitaplar sayesinde başarıyla atlatılmış, ekilen tohumları toplama vakti gelmişti artık. Beni kitaplarla tanıştıran büyük oğlum, şimdi başarılı bir komutan oldu ve akademik çalışmalarına da halen devam ediyor. Küçük oğlum, Türkiye’nin sayılı okullarından birinde iyi bir eğitim alıyor. Ben de bu günlerde tutkusu olduğum kitaplar arasına, kendi kalemimden bir eser kattım. Türk edebiyatına kazandırdığım ‘Adaçayı İstasyonu’ okuyucusuyla buluştu. Okuyuculardan tam not aldı. İkinci kitabımın çalışmaları da devam ediyor. Gökkuşağının bütün renklerini hayatıma yansıtmayı sürdürüyorum. Resim çalışmaları yapıyorum ve hayatın renginin sanat olduğuna inanıyorum. Tuvale attığım her bir fırça darbesi, bir duyguyu ifade ediyor. Renkler ruhumu okşarken, kalbim kanat çırpıyor. Hemen yanı başımda duran kahvemin buğusunda kendimi büyütüyorum. Bilgiyle yoğurulup, sonsuzluğa harmanlanmak istiyorum. Kitaplar her zaman benim en fedakar ve en doğru yol arkadaşlarım oldu. Bu yüzden yaşım kaç olursa olsun, tutkunu olduğum kitapların beni içine çeken ışığına doğru yürümeye devam edeceğim”