Türk Hematoloji Derneği (THD) tarafından düzenlenen 50. Ulusal Hematoloji Kongresi kapsamında yapılan basın toplantısında konuşan Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, yaşlılarda görülen kansızlık sorununda kolonoskopi veya endoskopi yapılması gerektiğine vurgu yaptı. Ar, “Yaşlılarda, koroner arter veya damar tıkanıklığı olan hastalar kan sulandırıcı kullanıyor. Bu kan sulandırıcıların görülmeyen bir yan etkisi, mikro kanamalar. Bu konuda uyanık olmak lazım, bazen biz de hastada özellikle zayıflama, iştahsızlık gibi ya da dışkılama değişikliği gibi değişiklikler yok ise kullandığınız aspirine veya kan sulandırıcıya bağlı şekilde açıklamaya çalışıyoruz. Belli bir yaştan sonra; mutlaka bir kolonoskopi ya da endoskopi yapıp bakmak lazım, çünkü sindirim sistemine bağlı kanserleri görme ihtimali artıyor” dedi.

THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül de demir eksikliğine bağlı kansızlığın önemli bir halk sorunu olduğunu işaret ederek, gebelerde oluşturduğu tehlikenin altını çizdi. Cangül, “Demir eksikliği olan gebelerde sadece gebe kansız kalmıyor. Doğacak bebeği de hayatının ilk iki yaşında demir eksikliği sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor. Annenin deposunu kullandığı için, annenin demiri eksikse bebek de demir eksikliğiyle doğacak” ifadelerini kullandı.

Türkiye Hematoloji Derneği’nin 50.’sini gerçekleştirdiği Ulusal Hematoloji Kongresi, Antalya’nın Serik ilçesinde bulunan bir otelde düzenlendi. Hematoloji bilim alanında yapılagelen en önemli organizasyon olan kongre, “Olgularla Uygulamalı Akan Hücre Ölçer Kursu” ve “Erik Frank-Orhan Ulutin Hemostaz Laboratuvar Kursu” olmak üzere 2 ayrı eğitim programı ile başladı. 29 Ekim-2 Kasım 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilen kongrede, bu sene 10’u sözlü sunu, 5’i tartışmalı poster oturumu olmak üzere toplam 43 bilimsel oturum, 12 uydu sempozyumu yapıldı.

“Kan kanserlerinin yeni sınıflamaları var”

Kongrenin son gününde gerçekleştirilen basın toplantısında; THD Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, THD Genel Sekreteri Prof. Dr. Özgür Mehtap ve THD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emin Kaya hematolojiye dair, çalıştıkları alanlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, Cumhuriyet Bayramı’na da denk gelen tarihlerde yapılan kongreyi 50. kez gerçekleştirmelerden duydukları gurura dikkat çekerek, şu ifadelere yer verdi: “Kongremiz, 29 Ekim’e de denk geldiği için onu da içine alacak şekilde bir plan yapmıştık. Her sene olduğu gibi bu sene de son derece yoğun bir bilimsel program vardı. Bu sene oldukça yüklü sayıda yapılmış bilimsel araştırma kongremize gönderildi. Hakemler gerçekten değerlendirip seçmekte zorluk çektiler. Ama 10 tane sözlü oturum, 60’a yakın bildiri sözlü olarak sunuldu, tartışıldı. Yaklaşık bir o kadar tartışmalı poster de yine poster alanlarında tartışıldı. Bilimsel oturumlar ve uydu oturumlarıyla birlikte oldukça zengin bir program vardı. Bu sene yine Avrupa Hematoloji Birliği ile ortak bir oturum yaptık. Revaçta olan konulardan bir tanesi; kan kanserlerinin yeni sınıflamaları var, genetik temelli sınıflamalar. Eskiden olduğu gibi tek tip, tek bir tanı ve tek bir tedavi gibi davranmıyoruz. Bu genetik sınıflamalara göre, her genetik imitasyona göre farklı bir ilaç önerisi oluyor. Daha hedefe yönelik, kişiye özgü tedaviler dönemine giriliyor gözüküyor. Bu bağlamda Avrupa Hematoloji Derneği ile yaptığımız oturumu da akut miyeloid lösemiye ve MDS’ye ayırdık ve bu konuları tartıştık. Son derece verimli bir toplantı oldu.”

“Demir eksikliği olan gebelerde sadece gebe kansız kalmıyor”

Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, “Demir Eksikliği Anemisi Neden Önemli?” başlıklı konuşmasında; aneminin, kansızlık demek olduğunu belirterek, Türkiye’de birçok vatandaşta görülen demir eksikliğinin anemi ve Akdeniz anemisi kaynaklı olduğunu dile getirdi. Her iki hastalığın da halk sağlığı sorunu olduğuna işaret eden Şule Ünal Cangül, “Halk sağlığı sorunu şu demek, bir sorun toplumun yüzde 5’inden fazlasını ilgilendiriyorsa o duruma halk sağlığı sorunu diyoruz. Demir eksikliği, bu açıdan bir halk sağlığı sorunu. Çünkü gebe kadınların yüzde 40’ı, doğurganlık çağında olan kadınların yüzde 30’u, çocukların yüzde 40’ı demir eksikliğine sahip. Bir sorunun sık olması ve sonuçlarının önemli olması onu önemli kılıyor. Demir eksikliği olan gebelerde sadece gebe kansız kalmıyor. Doğacak bebeği de hayatının ilk iki yaşında demir eksikliği sorunlarıyla karşı karşıya kalıyor. Annenin deposunu kullandığı için, annenin demiri eksikse bebek de demir eksikliğiyle doğacak. Yine doğum komplikasyonları gibi, erken doğum, düşük doğum ağırlığı gibi sorunlara da annenin demirinin eksik olması, gebelik boyutu etkili oluyor. Dolayısıyla bizim demir eksikliğini bu açıdan önlememiz gerekiyor, gebede önlememiz gerekiyor” diye konuştu.

“Okul başarısı çocuklarda düşükse demir eksikliğini düşünmemiz gerekiyor”

Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, bebeklerde ve çocuklarda da demir eksikliğinin önemli sonuçlar doğurabileceğinin altınız çizerek, şöyle devam etti: “Bebeklik dönemindeki demir eksikliğinin de son derece önemli sonuçları var. Biz çocuklarımız oturdu mu yürüdü mü konuştu mu merak ederek, vaktinde olsun istiyoruz. Hatta erken olursa seviniyoruz. Ne oluyor mesela demir eksikliği olan bebeklerde?; Konuşmada gecikme, gelişim basamaklarında gecikme, diğer çocuklar bir şeyleri başarmışken başaramama gibi durumlar sonuç konusu oluyor. Gelişim basamaklarında, bebeklik döneminde gecikme olduğunda yine demir eksikliğini aklımıza getirmemiz gerekiyor. Çocuğun okul başarısı düşükse yine demir eksikliğini düşünmemiz gerekiyor. Uykusuzluk problemi çeken çocuklar, hırçın çocuklar, bunların hepsi bize küçük küçük demir eksikliğinin işaretleri olabiliyor. Yine demir eksikliği, nörolojik fonksiyonları da olan bir durum. Sadece kansızlıkla ilgili değil demir, aslında hem nörolojik hem de immünolojik ekstra fonksiyonları var. Demir eksikliği olan bir çocuk daha sık enfeksiyon geçiriyor. Dolayısıyla bizim çocuk kreşe başladığında çok sık enfeksiyon geçiriyor gibi ailelerin yakınmaları oluyor. Ağır enfeksiyonlar değil tabii ama hafif orta şiddetli enfeksiyonları biraz daha sık geçirmelerine neden oluyor. Enfeksiyon olan çocuk yine beslenemiyor, yine demir eksikliği ve bir kısır döngü içerisinde hasta olmuş olabiliyor. Dolayısıyla çocuklara belli noktalarda özellikle demir eksikliği geliştirdiler mi diye bakmak gerekiyor.“

“Bebeklik ve ergenlik dönemi, demir yapımının arttırılması gereken dönemler”

Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, demir eksikliğinin temel nedenlerini ise şu şekilde ifade etti: “Her yaş grubu açısından bakacak olursak, birinci neden alım azlığı. Özellikle nutrisyonel eksiklikler, doğru beslenmeme, yetersiz beslenme. İkinci en sık nedeni, kanamalar. Özellikle erişkin yaş durumunda bireylerde kanamalar daha ön plana çıkıyor. Çocuklarda, daha çok beslenme yetersizlikleri ön plana çıkıyor. Özellikle demir eksikliğini çocuklarda ilk 2 yaşta ve sonrasında da ergenlik döneminde görüyoruz. Çünkü, hızlı büyüdüğümüz zaman her kilo başına 70 cc kan yapmamız gerekir. Dolayısıyla demire ihtiyacımız oluyor. Bebeklik ve ergenlik dönemi, hızlı büyüme dönemleri olduğu için demir yapımının arttırılması gereken dönemler. Yine bağırsaktan emilim problemi olan kişilerle de demir eksikliğinde bir yatkınlık olabiliyor. Dolayısıyla bunu önlemek için, Türkiye’de bir takım projeler yürütülmekte. Bir tanesi Sağlık Bakanlığımızın yürüttüğü “Demir gibi Türkiye” projesi. Bir bebek düşünün ki 3 kilo doğuyor, 1 yaşında 10 kiloya ulaşıyor. Hiçbirimiz hayatımızda bir sene içinde 3 katı kiloya kavuşmuyoruz. Dolayısıyla çok hızlı bir büyüme dönemi. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerilerine uyumlu olarak bir proje başlatıldı, bunun adı “Demir gibi Türkiye” projesi. Bu sayede bu dönemde yüzde 30’larda olan demir eksikliği oranları yüzde 7’lere kadar düşürülebilmeyi başardı. Tabii sıfırlanamadı. Niye?, çünkü bu korunma dozu olduğu için hem çok düşük doz veriliyor, hem de ailenin, annenin ilaca uyumu yeterli olmayabiliyor. Bir başka profilaksi yaptığımız, yani korunma amacıyla demir verdiğimiz dönemde gebelik, bunun da özellikle kadın doğumcular, aile hekimlerinin yönetiminde gerçekleştiriliyor.”

“Ölümlerin yaklaşık yüzde 25’i tromboz ilişkili oluyor”

Prof. Dr. Özgür Mehtap ise damar tıkanıklığı ile ilgili konuşmasında, trombozun; vücutta, damarda, atar damar ya da toplardamarda pıhtı oluşması şeklinde tanımlandığını, dünyada her 4 ölümden birinin damar tıkanıklığına bağlı olduğunu dile getirdi. Mehtap, “Ölümlerin yaklaşık yüzde 25’i tromboz ilişkili, yani pıhtı ilişkili oluyor. Bu altta yatan birçok sebebe bağlı olabilir. Özellikle kanserler, hareketsizlik, bunun dışında genetik bazı durumlar söz konusu olabiliyor. Yani aileden gelen tromboza yatkınlık dediğimiz tablolar olabiliyor. Bu durumlarda her zaman tromboz olmuyor ama örneğin onu artıracak faktörlerle karşılaşıyoruz. Örneğin araya bir hastalık girdiğinde, ameliyat girdiğinde bu tür damarda pıhtılaşmalar meydana gelip, hayatı tehdit eden tablolarla karşılaşabiliyoruz. Bunlar toplardamarlarda, özellikle bacak toplardamarlarında oluşan pıhtılar akciğere atıp pulmoner emboli dediğimiz bir tabloyla ani ölümlere sebep olabiliyor. Bunun dışında tabii ki atar damar ilişkili pıhtılar felçlere sebep olabilir. Yine kalp krizlerine sebep olabilir. Altta yatan birçok sebep var” dedi.

Damar tıkanıklığına bağlı ölüm sebebini azaltmanın en önemli yolunun hareketi artırmak olduğunu kaydeden Prof. Dr. Özgür Mehtap, beslenmeye dikkat edilmesi ve yağlı gıdalardan uzak durulması gerektiğini de sözlerine ekledi.

“Lösemi gibi kan kanserleri hızlıca tespit edilebiliyor”

Prof. Dr. Emin Kaya, “Yapay Zeka ile Saniyeler İçinde Kanser Tanısı” başlıklı konuşmasında; kanserden anemiye kadar geniş bir hastalık yelpazesini kapsayan hematoloji alanında, yapay zeka uygulamalarının 2024’te çığır açtığını kaydetti. Kaya, “Yenilikçi yapay zeka platformları sayesinde kanser hücreleri saniyeler içinde tespit ediliyor, klinik deneylere erişim hızlandırılıyor ve hastaların tedavi süreçleri kişiye özel hale getiriliyor. Yapay zeka destekli mikroskop analizleri, kan hücrelerinin detaylı ve hızlı incelemesini sağlıyor. Bu analizlerde, görüntü işleme algoritmaları sayesinde hücrelerin yapısal farklılıkları saniyeler içinde belirleniyor, lösemi gibi kan kanserleri hızlıca tespit edilebiliyor. Özellikle lösemi gibi hücre çoğalmasının hızlı olduğu kanser türlerinde, erken tanı, hastaların tedavi şansını ciddi oranda artırıyor. Yapay zeka destekli bu sistemler, kan örneklerinde anormal hücrelerin ayırt edilmesinde büyük bir hassasiyet sağlarken, yüzde 90’a varan doğruluk oranlarıyla geleneksel yöntemleri geride bırakıyor. Böylece doktorlar hızlı karar alarak tedaviye en erken aşamada başlayabiliyor ve bu da yüzlerce hastaya hayat kurtarıcı bir müdahale fırsatı sunuyor” şeklinde konuştu.

“Car T Cell” tedavi yaklaşımına da değinen Prof. Dr. Kaya, “Burada özellikle spesifik hedefe yönelik hücreler geliştiriliyor, her hasta için farklı planlanması gerekir. Burada da yine yapay zeka ile daha hızlı ve daha uygun hedefe yönelik tedaviler oluşturabiliriz” dedi.

Türk Hematoloji Derneği, yapay zeka üzerine çalışıyor

Basın toplantısının kapanış konuşmasını yapan Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, yapay zeka alanında çalıştıkları programı aktardı. Ar, “Dernek olarak, 16 tane bilimsel alt komitemiz var. Hematolojinin farklı alanlarında yoğunlaşmış olarak çalışan, özellikle o alanlarda uğraşan araştırmacıların, hekimlerin bir araya geldiği komitelerden oluşuyor. 17.’cisini de yapay zeka olarak kurduk. Burada dernek olarak ulusal bazda yapay zekanın da kullanıldığı bir takım projeler geliştirip, tanı koyma, teşhis etme, doğru kılavuzları kullanma gibi alanlara yapay zekayı entegre edebilir miyiz diye çalışıyoruz. Bu konuda bir başka çalışmamız daha var. Esasında bu kongrede lansmanını yapacaktık ama denemeleri tamamlanamadığı için, bir sonraki kongreye kaldı. Tanı ve tedavi programlı bir yazılım olarak, yapay zekânın da kullanıldığı bir program oluşturuyoruz. İlk iskeleti tamamlandı. Gelen hastayı hematolojik açıdan hangi hastalık grubuna yönlendireceği kısmı tamamlandı. Şimdi her hastalık grubu için, bilimsel alt komiteler çalışıp ona özgü algoritmaları oluşturacak. Böylece hasta geldiğinde önce tanıya götürecek, sonra nasıl bir risk sınıflaması yapılacağı konusunda yol gösterecek, o risk belirli olduğunda da hangi tedavi uygun, hatta o tedaviyi Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ödüyor mu ödemiyor mu? Ya da Türkiye’de ulaşılabilir mi ulaşılamaz mı? Dünyada neler var? Türkiye’de yürüyen bu konuda klinik çalışma var mı? gibi oldukça geniş kapsamda kullanılabilecek bir program haline getirmeye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

“Kan sulandırıcıların görülmeyen bir yan etkisi, mikro kanamalar”

Yaşlılarda kansızlığın ne anlama geldiğine dair soruyu cevaplayan Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, belli bir yaşı aşkın bireylerde görülen kansızlık sorununda endoskopi ya da kolonoskopi yapılması gerektiğini ifade etti. Prof. Dr. Ar, “Yaşlılarda, koroner arter veya damar tıkanıklığı olan hastalar kan sulandırıcı kullanıyor. Gözle görülür bir kan görmüyor ama gizli kan diyebileceğimiz, dışkıda gizli kan olabiliyor. Bu konuda uyanık olmak lazım, bazen biz de hastada özellikle zayıflama, iştahsızlık gibi ya da dışkılama değişikliği gibi değişiklikler yok ise kullandığınız aspirine veya kan sulandırıcıya bağlı şekilde açıklamaya çalışıyoruz. Özellikle belli bir yaştan sonra her şeye rağmen bu hastalarda mutlaka bir kolonoskopi ya da endoskopi yapıp bakmak lazım. Çünkü sindirim sistemine bağlı kanserleri görme ihtimali artıyor” dedi.

Kaynak: iha